• bilgi@onlinepsikolojikdanisman.com
  • 0505 421 09 58

Irkçılığın Psikolojisi – 1 (Hazzın Gaspı)

Hayatının bir kısmını Nazi Almanyası’nda geçiren Sigmund Freud kitaplarını yakan Naziler hakkında şu veciz ifadeyi kullanmıştı.

“Toplumumuz ne kadar da gelişmiş. Orta Çağ’da olsaydık beni yakarlardı, şimdi ise sadece kitaplarımı yakıyorlar.”

Öznenin var olabilmesi bir ötekinin inşasına bağımlıdır. Her şey kendini karşıtlarıyla var eder. Örneğin bir özne veya öznelerin ‘’güzel’’ olabilmesi için diğer özne veya öznelerin ‘’çirkin’’ olması gerekir, en azından bir miktar özne veya özneler için…

Özne ve öteki arasındaki ilişki birçok belirlenimin yapı taşıdır. Üzerine konuştuğumuz kavramının belirleniminin yani içeriğinin, anlamının ve kapsamının anlaşılabilmesi için iki diğer kavramdan yardım alacağız. ”Özne ve öteki.”

Irkçılığı meydana getiren şey, özne ve ötekinin arasındaki ilişki de öznenin kendisine ait olduğunu varsaydığı hazzın öteki tarafından gasp edildiğine ilişkin varsayımdır. Bu varsayım ‘’gasp edilmiş hazzın’’ bir gün tekrardan kendisi tarafından ele geçirilebileceğine ilişkin fantezi ile eylemini aramaya başlar.

Ülkemizdeki azınlık yapılara yönelik saldırılardan tutalım dünyadaki diğer ‘’ırkçı’’ saldırılara kadar birçok yer de bu varsayımsal hazzın ele geçirilmesi fantezisinin kaynaklık ettiği duygunun izlerini sürmek mümkündür.

Özne kendisinde bir eksiklik fark eder, bu eksiklik hazdır. Özne ülkesindeki işsizlik, güvencesizlik, barınma ve pahalılık gibi sosyo-ekonomik problemlerden dolayı hazzını yitirmiş ve bunun eksikliğini duymaktadır.

‘’Benim yaşantımda bir eksiklik var ve bunun sorumlusu sensin.’’ Bu ele geçirildiği varsayılan hazzın doğurduğu yoksunluğun dışavurumsal ifadesidir. Bu durum ‘’bizim askerimiz Suriye’de onlar için şehit olurken, Suriyeliler sahilde keyif çatıyor, nargile içiyor.’’ ifadesiyle daha da somutlaşır. Burada öznenin varsayımları şunlardır.

Birinci varsayım: Suriye’de yaşamını yitiren Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bunu Suriye halkının çıkarları için yapmaktadır.

İkinci varsayım: Suriyeli göçmenler etraflarında olanları umursamadan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sahip olmadığı bir haz ile mutluluğu elde edebilmiştir.

Özneyi esas çileden çıkaran şey ikinci varsayımıdır. Zira kendisine ait olması gereken haz, onu hiç hak etmediğini varsaydığı bir öteki tarafından nasıl ‘’gasp edilmiştir’’? Nefret duygusu bu soru sorulurken geliştirilir ve o hazza sahip olunmanın metodu olarak bu ötekiyi püskürtme fantezisi oluşur. Nefret temelli fantezinin getirdiği vicdani yük bazen mizah ile hafifletilir; ‘’onları mancınıklar ile fırlatacağız…’’

Öznenin nefreti ise ötekinin ‘’fırlatılması’’ ya da başka şekilde etkisiz hale getirilmesi ile dinmeyecektir. Çünkü öznenin nefretini ötekinin varlığı tetiklemiş olsa da bu nefretin kaynağı öznenin kendi içsel süreçleridir. Hatta eğer öyle olmasaydı Naziler Yahudilere bir soykırım yapmayacaktı.

Zira Naziler İkinci Dünya Savaşı henüz başlamadan zaten Yahudi sermayesinin Almanya’daki belini kırmış ve Yahudilerin birçoğunu gettolarda yaşamaya veya yurtdışına göç etmeye zorlamışlardı. Çaresiz ve aciz konumda olan Yahudiler etkisiz hale getirildikleri halde Nazilerin onlara yönelik nefreti dinmemişti. Naziler 1933’de iktidara gelmelerine ve bu süreçte Yahudileri etkisiz hale getirmelerine rağmen soykırım direnecek gücü olmayan insanlara karşı 1941’de gerçekleşmeye başlamıştı.

  1. Öznenin nefretine kaynaklık eden eğer öteki değilse ve onu etkisiz hale getirmekte onu tatmin etmiyorsa nefretin kaynağı neresidir?

  2. Öznenin aradığı haz, ötekinin elinde değilse ve bu varsayım yanlışsa bu gasp edilen haz nerededir ve onu kim gasp etmiştir?


    Devam edecek…

Psikolojik Danışman Ömer Faruk UTAR